Als Hastalığı Belirtileri

Ahmet

ALS hastalığı 1869 yılında bulunmuş olan bir hastalık olmaktadır. İlk olarak Fransız nörolog jean-Martin Charlot tarafından bulunmuş olan bir hastalıktır ve açılımı Amyolotrophic lateral Sclerosisdir. BU hastalığın oluşmasının sebebi medulla spinalis ( merkezi sinir sisteminde bulunur) ve beyin sapında kaynaklanan bir problemdir. BU problem ise bu yerlerde oluşan motor (hareketi sağlayan hücrelerin) kayıplarından dolayı oluşmaktadır. BU hücrelerin kaybı ise diğer sorunların doğmasına neden olmaktadır. Burada kaybolan hücreler kaslarda zayıflamaya ve erimeye neden olmaktadır.

ALS hastalığı oldukça sinsi bir şekilde ilerleyen bir hastalıktır ve hastayı yavaş yavaş öldüren bir hastalıktır. Kişiyi bir süre sonra güçsüz kılmaya başlar ve hasta yatağa mahkum bir şekilde yaşamaya başlar.

Hastalığın tuhaf olan tarafı ise kişide bilinç kaybı yaratmamasıdır. Dolayısıyla hastada zihinsel fonksiyonlarda ve bellekte bir problem yaşanmamaktadır. Fakat hasta son aşamalarda nefes darlığı gibi solunum problemleri yaşamaya başlamaktadır. En son ise kişi felç olmaya mahkum kalmaktadır.

Aslında tanımı ve içeriği çok net olarak bilinmeyen bir hastalık olmasına rağmen, oldukça önem taşıyan ve hayatı önemli ölçüde etkileyen bir hastalıktır. Kişilerin bu konuda bilinçsiz olması ise hastalığının geç fark edilmesine ve kişinin son aşamalarına gelindiğinde tedavi sürecinin yetersiz kalmasına neden olmaktadır.

Hastalığı daha detaylı bir şekilde incelediğimizde omurilik ve beyin sapının da önemli ölçüde etkilendiği görülmektedir. Bunun yanı sıra beyin sapı da önemli ölçüde etkilenmektedir. Bunun nedeni ise bu bölgelerde kayıplar yaşanıyor olmasıdır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi bu durum kaslarda erimeye ve zayıflığa neden olmaktadır. Bunun getirisi ise felç gibi oldukça ciddi durumlar olacaktır.

Hastalık sadece beyni etkileyen bir hastalık olmayıp aynı zamanda iskelet sistemindeki çoğu organda da kas güçsüzlüğüne neden olmaktadır. Bazı hastalarda kas güçsüzlüğü dil de başlayabilmektedir. Dolayısıyla yutma ve konuşma da oldukça ciddi problemler yaşanmaktadır.

Genel analizlere bakıldığında en çok erkeklerde ve 40-50 yaş arasında görülen bir hastalık olarak bilinmektedir. Ayrıca kişinin zayıf olması da hastalığın ortaya çıkma riskini artıran faktörler arasında sıralanabilmektedir. Hastalar genellikle 3 ila 5 sene arasında yaşayabilmektedir. Fakat daha uzun süre hayatta kalan kişiler de mevcuttur.

ALS Hastalığı Belirtileri
ALS hastalığı nörolojik hastalıklar arasında oldukça sinsi ilerleyen hastalıklar arasında yer almaktadır. Genellikle kendini güçsüzlük, zayıflık gibi belirtilerle belli eden bir hastalık olmaktadır.

BU zorlukların ve güçsüzlüklerin başında kişide konuşma ve yutkunma bozukluğu gibi bozukluklar meydana gelmektedir. Ayrıca ALS olan kişilerde ağızda tükürük birikmeye başlar ve bu tükürük birikmesi zaman içerisinde konuşmayla ilgili olduk.a zor durumlar yaratabilmektedir. Bir süre sonra kişide el ve ayaklarda kas gücü kaybı başlamaktadır. Bu durum sonraki aşamalarda solunum yetersizliği gibi durumları da ortaya çıkarabilmektedir. Dolayısıyla oldukça etkili ve güç düşürücü olan bir hastalık olarak bilinmektedir.

Hastalık bazı durumlarda belirti vermeyebilir ve belirti verilen durumlarda hastalık belirtileri oldukça farklı şekilde ilerlemektedir.

Kişinin bakımı ve tedavisinin de katkısıyla, kişinin yaşama süresi de değişkenlik gösterebilmektedir. Genel olarak bakıldığında 3 ila 5 yıl arasında yaşayan hastalar bulunmaktadır.

Fakat her  hastalıkta olduğu gibi kişinin morali ve yaşam tarzıyla birlikte kişi 10 yıl ve daha fazla da yaşayabilmektedir. Eğer hasatlık oldukça ileri bir aşamada ise bu durumda solunum yetmezliği artabilir ve kişide ağır solunum yetmezliği gibi ciddi problemler oluşabilmektedir. Bu durum ise zamanla zatüre gibi problemlere yol açabilmektedir. Bunun sonucu ise ölüm olabilmektedir.

 ALS Hastalığı Bitkisel Tedavisi
ALS hastalığı; tüm hastalıklarda olduğu gibi bitkisel tedaviyle desteklenebilen bir hastalık olabilmektedir. Kantaron yağı da bu hastalıkta kullanılabilecek en yaygın bitkisel ürünlerden olabilmektedir.

Kantaron yağı son günlerde kullanılışı yaygın olan bir ürün olup ; hemen hemen her hastalığın tedavisinde kullanılabilen bir bitkidir. Özellikle sinir sistemi ve hastalıkları üzerinde oldukça etkili olan bir bitki olmaktadır . Bunun nedenlerinden birisi halk dilinde yağın rahatlatıcı etkiye sahip olunduğunun bilinmesinden kaynaklanmaktadır.

Kantaron yağı sinir dokusunu besleyerek onun yenilenmesini sağlamak amacıyla kullanılabilecek bir bitki olmaktadır.

Kullanımı ise kişinin boyun kökünden itibaren ; el ve ayak parmakları dahil olmak üzere sinir noktası olan her yere uygulanmasıdır. Daha sonra ise bilinmesi gereken bir diğer nokta ; kantaron yağının D vitaminiyle aynı etkiyle çalışıyor olmasıdır. Dolayısıyla kişinin kantaron yağını kullandıktan sonra güneşte beklemesi gerekmektedir. Bu sürç sabah ve akşam saatlerine yakın ve 20 dakikalık bir süreç olmalıdır. Böylelikle emilim de kolay bir şekilde gerçekleşmiş olmaktadır.

Diğer bir öneri ise böğürtlen kökünün kullanılması olacaktır. Böğürtlen kökünü 1 bardak kaynatılmış suya konulduktan sonra 1 tatlı kaşığı böğürtlen kökü konulmalıdır. Daha sonra ise bu karışımın 10 dakika boyunca kaynatılıp içilmesi önerilmektedir. Oldukça yararlı ve sık kullanılan bir yöntem olmaktadır.

Diğer önerilen bir bitki ise ökse otudur. Ökse otu sinir sitemi hastalıklarında olukça yaygın olarak kullanılabilecek bir bitki olmaktadır. BU bitkinin ALS hastaları tarafından günlük olarak iki bardak tüketilmesi önerilmektedir.

Diğer bir öneri ise kuşburnu bitkisinin kullanılmasıdır. Aynı zamanda amber çiçeği de tüketilebilecek bir bitki olmaktadır. Bunun yanında günlük 1 bardak karabaş otunun tüketilmesi ise vücudun kendisini toplamasına yardımcı olmaktadır. Dikkat edilmesi gereken şudur ki; karabaş otu akşam yatmadan önce içilmesi gereken bir bitkidir. Sinirlerin beslenmesi için ise ruşeym (buğday özünün her akşam 1 tatlı kaşığı tüketilmesi önerilmektedir. Bu şekilde kişinin sinir sistemi de oldukça güzel bir şekilde çalışacaktır.

Sinir sistemi hastalıkları olan kişilerin vitamin eksikliği yaşamamaları için günlük olarak b1 , b2 ve e vitaminlerini almaları şart olmaktadır. Bunun nedeni ise bahsedilen vitaminlerin kas ve sinir sistemini destekleyici özellikte olmasından kaynaklanmaktadır.

Ayrıca kişinin düzenli olarak beslenmesi; kuru bakliyat, yer fıstığı , tavuk , biftek, süt , buğday , kara üzüm , karnabahar, nohut  ve bezelye tüketmesi önerilmektedir. Bu besinlerin vücudun dinç kalması için oldukça önemli olan besinlerdir.

ALS hastalığında dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise kişinin sigara ve alkol tüketmemesi gerektiğidir. Eğer kullanır ise de bırakmalıdır.

Yukarıdaki yazıların eşliğinde bu hastalıkta en önemli olan bitkinin kantaron yağı olduğu görülmüştür.. Hatta yemeklerde bitkisel yağların yerine kantaron yağı kullanılabilmektedir. Kişilerin sabah kahvaltı yapmadan önce 1 tatlı kaşığı kantaron yağı içmesi de önerilenler arasında yer almaktadır.

ALS Hastalığı Tedavisi
ALS hastalığı henüz tam olarak tedavisi mümkün olmayan hastalıklar içerisinde yer almaktadır.  Ancak bununla ilgili deneysel hayvanlar ile birçok çalışmalar yapılmaya devam edilmiştir. İlk yıllarda FDA nın geliştirdiği bir ilaç olan Riluzole ile ALS hastalığının tedavisiyle ilgili çalışmalar da başlamıştır. Bu ilaç glutamat seviyesini azaltmış ve motor nörüonlarında oluşan sorunların çözüm kaynağı olmuştur. Ayrıca ALS hastalığı bilindiği gibi ölümcül bir hastalıktır ve bu ilaç hastanın daha fazla yaşamasına yardımcı olmak için kullanılmıştır. BU uzama yaklaşık olarak 1 ay civarında olmuştur.

ALS hastalığında görülen bir diğer etki ise kişinin solunum yetersizliği çekmesidir. BU ilaç kişinin alacağı solunum desteğinin süresini de azaltmak için kullanılan bir ilaçtır. Aslında  yapılan ilk çalışma olmasına rağmen oldukça etkili bir yöntem olmuştur. Ayrıca motor nöronlarına oldukça fazla hasar veren bir hastalık olan ALS nin etkisinin de azaldığı görülmektedir. Fakat motor hücrelerine olan hasar ile ilgili bir gelişme kaydedilmemiştir.

Riluzole’nin bir diğer etkisi ise karaciğere ve diğer iç organlara hasar verme olasılığının bulunmasıdır. Fakat başka tedavi uygulanamayan hastalar için kullanışlı bir yöntem olarak bilinmektedir.

BU ilacı kullanımdaki amaç gelen hasarı azaltmaktır.

Yorum yapın